Şimdi de kararımı verdim: burada hor görülmektense kendi kurduğum “aileye” sığınacağım. Babanım öğle uykusu için odasına çıkmasını ve annemin eteğine yapışık saçı bukleli yavrucuklarıyla bulaşığa başlamasını bekliyorum. Çatı arasındaki odama çıkıyorum, sırt çantamı (amcamın armağanı) dolduruyorum, kapatıyorum, penceremin altındaki odun yığınının üzerine atıyorum.
Gitmeden önce masama iki satırlık bir mektup bırakıyorum; zarfa, tumturaklı bir dille: M. Simon Comte, çiftçi, La Grange Forte,MALEJAC, diye yazıyorum.
Sevgili babacığım,Ben gidiyorum. Bu evde bana hak ettiğim gibi davranılmıyor. Seni çok öpüyorum. Emmanuel.
Malevil, XIII. yy’da yapılmış koca bir şato, neredeyse harabe halinde, küçük Rhunes Vadisi’ne bakan dimdik bir kaya kütlesine yaslanmış. Sahibi şatoyu kaderine terk etmiş, bırakıp gitmişti; Bir ortaçağ şatosu Malevil Patlayan bir atom bombası Bir anda yok olan dünya ve canlılar.
Emmanuel ve arkadaşları bu kale şato sayesinde yok olmaktan kurtuluyorlar. Ve kendilerini bugünün dünyasından uzaklaşmış, kutsal kitaplarda anlatılan kaos içinde ve Ortaçağ’ın karanlığında buluyorlar. Yaşamak ve yeryüzünde yeniden bir hayat başlatmak için Malevil’de acımasız şartlarda ve “başka yerlerde hayatta kalmış olanlarla” savaşacaklar. Var olma mücadelesi verecekler.
Bir bombanın patlaması neticesinde Orta Çağ a geri dönen, yiyecek ve içecek, ısınma ve barınma gibi konularda büyük sıkıntılar çeken kitap kahramanlarını anlatıyor.
2020 senesi mart ayından beri yaşadığımız pek çok sıkıntıyla paralel gibi de aynı zamanda . Okunması gereken bir kitap