Güneş de Doğar ; Hemingway’in ilk eseridir, Savaş sonrası ruhsal yıkımı aşmak için günlerini alkolle, dansla, şenliklerle ve avcılık gibi faaliyetlerle geçiren fakat bunlardan doyum sağlayamayan arkadaş grubunu anlatıyor yazar.
Aşklarındaki, yaşamlarındaki düş kırıklıklarını eğlenerek, bohem hayatı yaşayarak ve başka mutluluklar arayarak unutmaya çalışan insanları anlatan Hemingway, yaşamı, ister av, ister savaş alanında, isterse arenada, düş kırıklıklarıyla dolu bir savaş gibi algılar. Yaşadıklarına gözlemlerini de katınca her biri ötekinden güzel, inandırıcı ve dünyanın dörtbir tarafındaki okuyucuya seslenen dev yapıtlar ortaya çıkar.
Hepsi de savaş sonrasının bunalımlı günlerini yaşamakta olan bir avuç gençtir. Henüz bir idealleri yoktu, burunlarının dibine gelen ölümden kıl payı kurtulmuş olmanın vermiş olduğu bir şaşkınlıkla, henüz hayatlarına bir yön vermemişlerdir.
Fransa’dan İspanya’ya Paris’in zevk ve sefa alemlerinden, boğa güreşi arenalarının nefes kesici heyecanına durmaksızın devam etmekte olan bu arayışın hikayesi.
Savaşta aldığı bir yara sebebiyle aşık olduğu insanla beraber olmasına imkan olmayan Jake Barnes’ın dilinden anlatılan bu roman, savaş sonrası neslinin hayat tarzını, heyecanlarını, bunalımlarını, hayallerini, mutluluklarını ve acılarını gözlerimizin önüne seriyor.