Satır Arası (Toplumsal Cinsiyet), bir atama işidir, kadına ve erkeğe nasıl yaşaması gerektiğini dikte eder.
Kadın ve erkek, toplum tarafından kendileri hakkında yapılan bu atamayı, doğumları ile birlikte tebellüğ ederler. Ancak ataerkil sistem, işini şansa bırakmadığından, her yeni gelene, yaşamı boyunca farklı şekillerde tebliğlerini sürdürür: şöyle yaşamak, böyle davranmak, şöyle hissetmek, böyle olmak gibi…
Toplum, cinsiyetlerin ‘doğma’ ve olma arasındaki bağını güçlendirir.
Kah yüksek sesle, bir yasanın dayatacağı kadar güçlü şekillerde cinsiyetler toplumsallaşır; kah kısık bir sesle, satır arası belirsizliği ile toplum, cinsiyet rollerini belirlemeye devam eder.
Günlük hayat akışının her anında rastlanabilecek bu mağduriyete, belki de en çok edebi eserler aracılığıyla sebep olunması, pek ihtimal verilmeyen bir durumdur.
Öyle ya, okuma eylemi, başlı başına yararlı olan ve iyi hissettirendir. Ancak, feminist edebiyat eleştirisi merceğini, edebiyatın satırları kadar, satır aralarına tuttuğumuzda, şüphelenmemiz gereken eşitsiz bir tutumun varlığı ile sarsılırız.
Kadın ve erkek kahramanlara, ataerkil telaşlarca, kısıtlı eylem haritaları ve belirli şablonlarla satır arası mahkumiyeti yaşatılır. Oysaki başka bir görme biçimi mümkündür.
Edebiyatın satır arası eşitsizliği, hasır altı edilecek bir kırıntı önemsizliğinde değildir.
(Tanıtım Bülteninden)
Sayfa Sayısı : 134
İlk Baskı Yılı : 2020