Unutma Beni Apartmanı - Nermin Yıldırım - PDF E-EKİTAP ÜCRETSİZ Oku, İndir

Aim for the task of upscalerolex.to desires.

Unutma Beni Apartmanı – Nermin Yıldırım

Unutma Beni Apartmanı – Nermin Yıldırım

Lisans / Fiyat: Ücretsiz
Yıl: 2017
Eklenme: Ocak 17th, 2024
Dil: Türkiye
Sayfa: 424
Yazar: Nermin Yıldırım

2.852 Kişi Tarafından Görüldü

Annesinin sesini ilk kez kırk üç yaşında, o da bir telefon konuşmasında duyan bir kadının hikâyesi bu.

Yıllar sonra hiç beklenmedik bir zamanda ve beklenmedik bir biçimde, henüz bebekken kendisini terk eden annesinin telefonuyla hayatını tekrar gözden geçiren kırk üç yaşındaki Süreyya’nın hikâyesi. Süreyya’nın yalnızlığının tarihinden hareketle, yakın Türkiye tarihinin, ölümlerin, bitişlerin, yok oluşların hikâyesi.

“Kendim çok günahsızmışım gibi sana ceza kesebilir miyim?”

Bu uğursuz cümle dönüp duruyordu beynimin içinde. Az evvelki acayip konuşmadan geriye tek kalan oymuş gibi …

Telefonu kapadıktan sonra ne yapacağımı bilemedim. “Nemli bir havlunun yere bırakılışı gibi”ydim. Bitkin, bezgin, kederli …

Kocaman bir yumruk gelip boğazımın orta yerine oturmuş, kelimeler oracıkta düğüm düğüm olmuştu. Son yarım saati hiç yaşanmamış sayıp sessizce yatıp uyumak ile yıllarca terse akan bir nehir gibi içime döktüğüm sesi azat edip köpürte köpürte çağıldatarak, camı pencereyi titretip duvarları yumruklayarak, çığlık çığlığa, bağıra bağıra ağlamak arasında gidip geliyordum.

Yolunu şaşırmış bir rüya gibi, olmuşla olmamış arasında huzursuzca sayıklıyordum: “Eğer bir ateş olacaksa, hepimiz yanacağız!” Hayatı kolaylaştırma yöntemlerim, savunma taktiklerim bir anda tükenivermiş, tüm ezberim bozulmuştu.

Yaşantımın belli dönemlerinde kontrolü kaybetmişliğim, sağa sola savrulmuşluğum vakiydi, ama genellikle kendimi, tepkilerimi ve hatta hislerimi denetlemek konusunda marifetliydim. Oysa şimdi, tek bir telefon, acemi bir tereddüt bulutuyla hareketlenme’me yetmişti. Ne garip!

Karşımda bir ayna olsa, baktığım yerde göreceklerimden hoşlanmazdım. Rengim sararmış, göz bebeklerim büyümüş, gözlerimin altına tuhaf bir morluk yerleşmiş olmalıydı.

Son yıllarda adet edindiğim gibi için için kendime acıyordum. Eskiden böyle değildim ama. Acımayı sevmezdim. Hele başkalarının bana acıdığını görmektense, yerin yedi kat dibinde, çıyanların ve dahi türlü tiksindirici mahlukatın arasında çürümeyi yeğlerdim.

Çocukluğumdan bu yana insanların bana acıması için pek çok dişe dokunur sebebim oldu. Aslında hayatımı zorlaştıran bu sebeplere sığınarak, küçük çıkarlar sağlayabilirdim. Öncelikler edinebilir, şefkatli kollara sığınabilir ya da yemeğin en güzel parçasının önüme konması ayrıcalığını kazanabilirdim. Ama yapmadım.

Acımak, başkalarının çektiği azaba bakıp, onların yasını tutarmış gibi yaparak kendi mutluluğuna şükretmektir çünkü. Acımak, kıl payı yırttığın mutsuzluğun diyetini uğursuz, cüratkar bir sadaka gibi dağıtmaktır. İşte bu sadaka, iki damla gözyaşı ya da kimsenin bir işine yaramayacak anlık bir yürek burkuntusu kadardır. Acıyan, kendini yüce duygulara malik, iyi yürekli bir insan olduğu yalanına inandırmaya çalışır. Halbuki bencil bir sahtekardan fazlası değildir. Pek tabii bununla yüzleşmeyi aklının köşesinden bile geçirmez.

Acınmaktan nefret ederim. Peki ben kimseye acır mıyım? Ben de insanım. Benim de iyi hissetmeye, şükretmeye ve vicdanlı bir mahluk olduğumun rüyasını görmeye ihtiyaç duyduğum zamanlar oluyordur muhakkak. Bunun için günah çıkaracak değilim. Hele de bu gece ..

Bizlere destek olmak için Lütfen Yorum Yapınız.