Natasha Leonova’nın güzelliği hayatını kurtardı. Bir Rus milyarder tarafından Moskova’nın dondurucu sokağında açlıktan ölmek üzere keşfedilen kız, yedi yıl boyunca onun koruması altında, ender bir lüksün içinde yaşarken, kendisi tahmin ettiği ama asla görmediği karanlık bir dünyada faaliyetlerini sürdürür.

 

Vladimir Stanislas’ın çok sayıda ağır silahlı mürettebat tarafından yönetilen muhteşem yatlarından birinde. Natasha’nın işi Vladimir’i mutlu etmek, soru sormamak ve tedbirli olmaktır. Yerini ve kurallarını biliyor.

 

Şımarık olduğu ve korunduğu için kendini şanslı hissediyor ve Vladimir’in acımasızlığına ya da içinde bulunduğu ölümcül çevrelere takılıp kalmamaya dikkat ediyor.

 

Theo Luca, karısına ve oğluna satmayı reddettikleri bir sanat eseri olarak bir servet bırakan parlak, dünyaca ünlü ve zor bir sanatçı olan Lorenzo Luca’nın oğludur.

 

Lorenzo’nun dul eşi Maylis, St. Paul de Vence’deki evlerini rahmetli kocasının tablolarıyla süslenmiş ünlü bir restorana dönüştürdü ve burayı bir müze olarak değerlendiriyor. Orada, sıcak bir Haziran akşamı, Theo ilk kez gördüğü en zarif kadın olan Natasha ile karşılaşır. Ve orada Vladimir, Luca’nın sanat eserine bakar. İki tehlikeli saplantı başlar.

 

Kendi başına yetenekli bir sanatçı olan Theo, ilk karşılaşmalarından sonra haftalarca kendini Natasha’nın resmini hararetle çizerken bulur. Lorenzo’nun eserlerinin satılık olmamasına öfkelenen Vladimir, ne pahasına olursa olsun bir tabloyu güvence altına almaya kararlıdır. Ve tek bir yanlış hareketi bile göze alamayacağını bilen Natasha, yine de Vladimir’in metresi olarak asla deneyimleyemeyeceği bir özgürlük dünyasını düşünmeye başlar.

 

Theo, asla sahip olamayacağı bir kadını özlediği için, güvenliğini başka bir erkek için, hatta onunla bir konuşma için riske atamaz. Moskova’dan Riviera’ya, Londra’ya ve Paris’e uzanan  The Mistress , tavizsiz bireyler çarpışma için bir rota çizerken, büyük bir servet, zalimlik, yaratıcı deha ve cesur cesaretin perçinleyen bir hikayesidir.