Her bir şişeye birinin karakteri yansıyordu; Şişelerin üzerinde gülen suratlar Azat’ı, karmaşık düzeneklerise Aziz’i işaret ediyordu.
Küçük grubumuzun altın çağlarıydı. Eve terli, çamurlu ya da yaralı halde geliyor, birşekilde büyüklerin denetiminden sıyrılabiliyorduk.
Ne de olsa her birimiz birer hızlı koşucu vebunun gerektirdiği stratejistler olmuştuk. Biz büyümemekte ısrar edip çocukluğa tutunarak büyüklerin sıkıcı dünyasına adım atmamaya özen göstersek de hayat bir kapan gibi üzerimizekapanıyordu…
Tehlikeli ve ürkütücü zamanlar. Çocukların çocuk gibi büyüyemediği yıllar. Yokluğun, sefaletin,acı ve ölümün her şeyi çepeçevre sardığı bir kıyı kentinin karanlık sokakları. Yedi sekiz yaşlarında,ama kendilerinden önceki nesillerin yükünü de sırtlamış bir gurup çocuğun iç burkan hikâyesi.
Kendilerini hiç bir zaman küçük birer çocuk gibi göremeden büyüseler ve yazgı her birini karakterlerine özgü çile ve ıstıraplarla yoğursa da iyileştirici bir yanı bulunmayan zamana karşı yine dehayata gülümseyerek tutunmaya çalışan hassas ruhlu varlıklar onlar.