Kürtlük-Türklük, Alevilik-Sünnilik,
Zenginlik-Fakirlik, Doğuculuk-Batıcılık,
Dindarlık-Laiklik…
Büyükada’daki bir evin karanlık odasında, soluk kırmızı ışığın altında, 61 yaşındaki gazeteci Osman Balcıgil ve ondan yedi yıl önce doğan 25 yaşındaki delikanlı Deniz Gezmiş, memleketin siyah beyaz klişelerine bakıyorlar.
İşçiler, köylüler, öğrenciler, ekmek, toprak ve özgürlük…
Osman Balcıgil, “bir ceza olarak idamdan” bahsettiği kitaplardan bağımsız bir ağabey, sembollüğünden haberdar olsa da bihaber kardeşi Deniz.
Darağacına doğru yürüyen gencecik, pırıl pırıl insanlar ve onlar gittikten sonra olanlar küvetlere dolduruluyor; ama bu sohbet, dokunulmaz, mahrem, samimi bir iç döküş olarak satırlara düşüyor.
özet
Bir dönem kitabı ama bu defa Osman Balcıgil in o güzel biyografilerinden değil farklı bir teknik kullanmış yazar ve güzel bir etki bıraktı diyebilirim….Yazar bu defa almış Deniz Gezmiş i karşısına karanlık bir odada bir de kırmızı ışıkla sohbet ediyor idamdan öncesiyle başlıyor bu sohbet…
Nazım Hikmet’le giriyor kitaba;Delikanlım!Sen ki, ya bir köşe başında Kan sızarak kaşından,Gebereceksin,Yada bir darağacında can vereceksin.
İyi bak yıldızlara Onları göremezsin belki bir daha…Anne, baba öğretmen Deniz Gezmiş in Cumhuriyet ve Kurtuluş Savaşı ile büyütülmüş bir çocuk o boyun eğemezdi yanlışlara, kabullenemezdi yanlışı…Köy enstitü lerinin kapatılması en büyük yanlışın başını çekiyordu. Neden kapatıldı Ağalık sistemine karşıydı bağnazlıktan yana değildi….
Yazar sordu Deniz’e
Çıktığının, “imkansıza” başka deyişle “ölüme yolculuk” olduğunun farkında değil misin delikanlım?
Bal gibi farkında; ama çıkıyor işte Sonra ekledi yazar “Genel kuraldır, iktidar kimin elindeyse, resmi tarihi o yazar.”
Nazım Hikmet’i de dediği gibi olsun…
Sen yanmazsan ben yanmazsam nasıl çıkar bu karanlıklar aydınlığa….