Sabahattin Ali’nin, yayımlandığı dönemde uzun tartışmalara sebep olan İçimizdeki Şeytan kitabı, milliyetçilik, elitizm, toplumsal cinsiyet gibi kavramların hayata yansımalarını nitelikli bir kurguyla açıklıyor.
Karakterlerin vicdan ve akıl arasında sıkıştığı bir anda, “İçimizdeki Şeytan” ortaya çıkıyor.
Kitabın ana karakterlerinden Ömer’in yaşanan bütün haksızlıklara, kötülüklere izahı bu ifadede saklıdır. Ömer prototipi üzerinden irade zayıflığını, kararsızlığı, olumsuzluklara hayır diyememesinin, yanlışlıklara direnmemesini ve bunların yol açtığı dramatik sonuçları konu edinen eser, yazarın ikinci romanı olma özelliğini taşıyor.
İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve işaretlerimin: daima bir sorumlusunu bulmuştum:
Buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum.
Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı?
Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması… İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu… İçimizde şeytan yok… İçimizde acizlik var… Tembellik var… İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak telaşı var…’
Bu romanında, toplumsal gündemin kişilikler üzerindeki baskısını ve güçsüz insanın ‘kapana kısılmışlığını’ gösteriyor Sabahattin Ali. Aydın geçinenlerin karanlığına, ‘insanın içindeki şeytan’a keskin bir bakış