Savaş görmemiş, insan öldürmek zorunda kalmamış bir kişi size savaştan söz etse ne hissedersiniz?
Pek çoğumuz “hadi be oradan, sen ne biliyorsun ki?” deriz. Bu romanı savaş görmemiş biri yazmış olsaydı bizlerde de aynı cevabı verirdik muhtemelen. Ancak Remarque’ın kendisi bizzat 18 yaşında orduya katılıp I Dünya Savaşı’nda yer almış, şarapnel parçalarıyla vücudunun çeşitli yerlerinden yaralanmıştır.
Savaşın dehşetini kendi gözleriyle görmüştür. Kitabın duygu yoğunluğu da işte buradan geliyor.
Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok’un devamı niteliğinde olan Dönüş Yolu, Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle evlerine dönen bir grup askerin topluma uyum sağlamakta yaşadıkları zorlukları anlatıyor.
Başta aileleri olmak üzere tüm toplumdan kopmuş, yalnızlaşmış askerler gündelik hayatın akışına kapılmakta, askerdeki hiyerarşi ve sosyal düzenin artık geçerli olmadığını idrak etmekte güçlük çekmektedirler. Onca ölüm gördükten sonra yaşamın anlamını sorgulamaya başlayan eski askerler nihayetinde birbirlerine de yabancılaşmaya başlarlar.
Savaşın incittiği insanlara bir ses veren Erich Maria Remarque, bize hatırlattıkları ile her zaman el üstünde tutulması gereken bir yazar. Savaşın dehşetini, beraberinde getirdiği yıkımı, insanoğlunu birbirine nasıl yabancılaştırdığını birinci ağızdan, çarpıcı bir şekilde dile getiren Remarque, savaşla ilgili bildiğimizi sandığımız gerçekleri sorgulamamızı sağlarken, edebiyatın ne kadar güçlü ve ölümsüz bir kaynak olabileceğini de bir kez daha kanıtlar
Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok’un devamı niteliğinde olan Dönüş Yolu nu okumadan önce Garp cephesinde yeni Bir Şey Yok u okursanız kitap daki duygu yoğunluğunu daha iyi anlarız.
Bu kitap da diğer kitapları gibi Nazi rejimi sırasında yasaklanmıştı.