Din ve Laiklik Üzerine # Atatürk - Doğu Perinçek - PDF E-EKİTAP ÜCRETSİZ Oku, İndir

Aim for the task of upscalerolex.to desires.

Din ve Laiklik Üzerine # Atatürk – Doğu Perinçek

Din ve Laiklik Üzerine # Atatürk – Doğu Perinçek

Lisans / Fiyat: Ücretsiz
Yıl: 1999
Eklenme: Ocak 17th, 2024
Dil: Türkçe
Sayfa: 384
Yazar: Doğu Perinçek

3.078 Kişi Tarafından Görüldü

Bu derleme, Atatürk’ün din ve laiklik üzerine söylediklerini ve yazdıklarını içeriyor.

Doğu Perinçek, Atatürk’ün bütün eserleri yanında, Türk Tarih Kurumu arşivlerinde halktan gizlenen yayımlanmamış el yazılarını da inceledi ve ilgili bölümleri derlemeye aldı.

Türk Tarihinde İslamın ve Halifenin Rolü
Sultan ve Halifelerin Düşmanla İşbirliği
Şeyhler, Dervişler, Tarikat Şeyhleri
Müftüler, Hatipler ve İmamlar
Atatürk’ün El Yazısıyla: Allah’ın Doğuşu, Muhammed ve İslamiyet, Dinin Rolü
Laiklik, Din ve Dünya İşlerinin Ayrılması

Bu derleme, Doğu Perinçek’in Kemalist Devrim-2/ Din ve Allah kitabıyla birlikte incelenmelidir.

Kemalizmin din, Allah, laiklik gibi konulardaki felsefesi ve pratiği, 1924 öncesine bakarak saptanamaz. Nasıl Mustafa Kemal’in 1924 öncesi konuşmalarından alıntılar yapılarak halifelik yanlısı olduğu söylenemezse, İslami inanca ilişkin 1924 öncesindeki sözlerine gönderme yapılarak din konusundaki görüşleri de açıklanamaz. 
D. Perinçek, Atatürk-Din ve Laiklik Üzerine, s 15) 

Musa ve İsa

Musa

Musa, Mısırlıların kamçıları altında inleyen Yahudilerin bu tazyik ve esaretten kurtulmaktan ibaret olan meyillerinin belirmesinin uygulayıcısı oldu.
M. K. Atatürk

İsa

İsa, zamanının sonsuz sefaletlerini idrak ve toplumun acılar çektiği devirde alemde gerçekleşmeye başlamış olan şefkatin gereğini din halinde tercüme ve bildirmek yolunu bildi.

Atatürk 

(1914, Zabit ve Kumandan ile Hasbihal, Atatürk’ün Askerliğe Dair Eserleri, Ankara, 1959, s. 14) (age. s.20

Allah’ı İnkar Mümkün müdür?

Atatürk, 2 Aralık 1916 Cuma günü notlarında ise şu kitabı okuduğunu kaydediyor: Tarih-i İslamın Birinci Zeyli: ‘’Allah’ı inkar mümkün müdür?’’
(…)
3 Aralık 1916 (20 Kasım 1916 Pazar)’da ise yine aynı kitabı okuyor ve bitirdiğini kaydederek şu notları yazıyor:

‘’Bütün feylosofların, türlü dinlere mensup olanların hepsi, ruhun var olduğunu ve olmadığını, ruhun ve cismin bir veya ayrı olup olmadığını, ruhun yaşayıp yaşamadığını inceliyor.

‘’Bunda, bilim ve fenne dayananlar olumlu. İmam Gazali, İbn-i Sina, İbn-i Rüşd gibi İslam bilginlerinin beyanları, bayağı anlayıştan büsbütün başkadır; yalnız ifadelerinde çok rumuz var. Dindar düşünürler, kuralları, bilim ve fenni, felsefeyi, anlayışları, şeriatı yorumlamak için evirip çevirmeye gayret etmişler.’’

(2-3 Aralık 1916, Afetinan, M. Kemal Atatürk’ün Karlsbad Hatıraları, Ankara, 1983, TTK Yayınları, s. 23)(age. s.20, 21)

Panislamizm

Birliğimiz Panislamizme yönelik değildir; mazlumların zalimlere karşı birliğidir ve bunun başarıya ulaşacağından eminim. Türkiye, emperyalizme karşı mücadelesiyle iyi örnek olmuş ise, bundan pek büyük bir bahtiyarlık duyacağım.
Bu geceye neden olan Sefir Hazretlerine teşekkürlerimi arzederim.

(14 Kasım 1921, Azerbaycan Elçisi Abilof onuruna düzenlenen şölendeki koşuşması, Sadi Borak, Atatürk’ün Resmi Yayınlara Girmemiş Söylev, Demeç Yazışma ve Söyleşileri, Kaynak Yayınları, 2. Basım, İstanbul, Şubat, 1997, s. 139) (age. s.33)
Atatürk

Arapça Öğrenmenin gereksizliği

Hoca efendi, memleket harp ediyor, bağımsızlığını ve varlığını kurtarmaya çalışıyor. Böyle zamanlarda, Arap dili ile vakit geçirmek, bu gürbüz Türk çocuklarını cephelerden alıkoyarak, bu karanlık odalara tıkmak günahtır. Bir dil, bu türlü karanlık odalar içinde öğrenilemez. Dil öğrenmek, daha çok bir ortam meselesidir. Akşehir, bir Anadolu, bir Türk kasabasıdır. Burada Arapça konuşan kimse yoktur. Onun için, burada öğrenmeye lüzum da yoktur. Çünkü bugün Arapça, artık bilim ve fen dili değildir. Bir memlekette Arapça bilen uzmanlar yetiştirmek, memleket ihtiyacı için yeterlidir. (…)

1921, Aktaran: Asım Us, Gördüklerim, Duyduklarım, Duygularım, s. 98, 99) (age. s.36)

Cami kürsüsünde Halkı Aydınlatacak Olanların Niteliği

(…)
Hutbe okuma şerefine erenlerin sahip olmaları gereken bilimsel nitelikler, değerli özellikler ve dünyanın durumunu anlamaları çok önem taşımaktadır.

Yurt toprağını karış karış, kanını akıtarak ve canını vererek savaşan Mehmetçiğin hakkını ben evliaylara kaptırmam. Kimileri benim bu davranışıma, halkın inancını inciten yersiz bir davranış gözüyle bakmış olabilirler; ama ben hele yurdun savunmasında güvenilecek gücün evliyaların ‘’maneviyatı’’ olamayacağını hatırlatmayı artık zorunlu bulmuştum.

(Kadri Yaman, Yurt Müdaafasında Türk Gençliği, 1923, s. 26-27’den aktaran Atatürkçülük, Ankara, 1983, c. 1. s. 213) (age. s.38)

 

“Biz Türkiye’nin bağımsızlığını ve bütünlüğünü kurtarmaya çalıyoruz. Allah’ın yardımı ve Türk milletinin yenilmez kuvveti sayesinde gayemize ulaşacağız.”(Ağustos 1921,ASD, c. 3, s. 28) (age. s. 32)

Akıl ve Safsata

Milleti millet yapan, ilerleten ve yükselten kuvvetler vardır: Fikir kuvvetleri ve toplumsal kuvvetler.
Fikirler, anlamsız, mantıksız safsatalarla dolu olursa, o fikirler hastalıklıdır. Yine Toplumsal hayat, akıl ve mantıktan uzak, yararsız ve zararlı birtakım inançlar ve geleneklerle dolarsa felç olur. 

(27 Ekim 10922, ASD. c. 2. s. 43) (age. s.38)

 

Dünyayı dümdüz zannettikleri zaman, dünyayı dümdüz anlayanlar, onun beş altı bin senede meydana geldiğini zannetmişlerdir. Oysa dünyanın niteliği ortaya çıktıktan sonra anlaşıldı ki, dünya beş altı bin değil, ancak milyonlarca seneler zarfında meydana gelebilmiştir.

(27 Ocak 1931, ASD, c.2. s.261) (age. s.235)

Milletin Maneviyatına Saldıranlar, Menemen Olayı ve Kubilay

Halkın temizliğinden yararlanarak, milletin maneviyatına saldıran kimseler ve onların izleyicileri ve müritleri, elbette ki, birtakım cahillerden ibarettir. Bunlar, Türk milleti için mezar oluşturacak durumların ortaya çıkmasında daima etkin olmuşlardır. Milletimizin önünde açılan kurtuluş ufuklarında aralıksız yol almasına engel olmaya çalışanlar, hep bu kurumlar ve bu kurumların mensupları olmuştur. Millete anlatmalıdır ki, bunların millet bünyesinde yaptıkları yıkımı hissetmek lazımdır.
Bunların varlığını hoşgörüyle karşılayanlarla menemende Kubilay’ın başı kesilirken, kayıtsızlıkla seyretmeye tahammül ve hatta alkışlamaya cesaret edenler birdir.”

Bizlere destek olmak için Lütfen Yorum Yapınız.