Çiçek, bu dünyadaki griliği temsil ettiğine inanıyordu. Hiçlikten ibaret olduğunu… İnsanların görmemek için başını çevirdiği ama hep orada olduklarını bildiği kişiydi. Bu yüzden insanlardan, özellikle varlıklı olanlardan nefret etti ama kendisi gibi yoksul ve kimsesiz olanlarla da hiç yakınlık kurmadı.
En sevdiği yemek, en sevdiği renk…Bir hayali veya bu dünyadan istediği hiçbir şey yoktu.
Ama hayatın kendisi için bir planı daha vardı.
İkisi de bu anlaşmada kendi oyununu oynuyor ama hiç kimse kimin kazanacağını bilmiyordu.
“İtiraf edilen her günah,bir kereliğine bağışlanmayı hak eder.”
Özet
Yüksekten düşmek, ayakların yerden kesilmesi. Ya da aşık olmak. Veya birine güvenmek. Bana kalırsa hepsi aynı şeydi. İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünde okuyan Nazlı ile Ezel, Jane Austen üzerine ortak bir ödev hazırlamak zorunda kalırlar.
Hayatının her anını planlayarak yaşayan Nazlı için bu düzeltilmesi gereken bir problemdir ama zamanla yaşamını sorgulama ve kendini bulma yolculuğuna dönüşür.
Hatırlayamadığı geçmişinden kalan düşüncelerine gömülürken ne en yakın arkadaşı Ecem, ne edebiyat ve sanatla başını döndüren Ezel ne de ailesi bu yolda ona yardımcı olamaz.
Bu sadece onun çözebileceği bir kördüğüm halini alır.