Uyumsuz Dergi Ekim 2018 - Kolektif - PDF E-EKİTAP ÜCRETSİZ Oku, İndir

Aim for the task of upscalerolex.to desires.

Uyumsuz Dergi Ekim 2018 – Kolektif

Uyumsuz Dergi Ekim 2018 – Kolektif

Lisans / Fiyat: Ücretsiz
Yıl: Ekim 2018
Eklenme: Ocak 17th, 2024
Dil: Türkçe
Yazar: Kolektif

5.218 Kişi Tarafından Görüldü

“Dünyayı kedi ruhlu insanlar kurtaracak…”

Manifestosu:

1. Uyumsuz Dergi, ideolojilerin kalın duvarlarını yıkacak kadar cesur, fakat hiçbir inancı rencide etmeyecek kadar da duyarlı insanların platformudur.
2. Başlıca ilgi alanlarımız sosyoloji, psikoloji ve edebiyattır. Sayılarımızın teması, bu bağlamda belirlenecektir.
3. En büyük düşmanımız televizyondur.
4. Uyumsuz Dergi, yayınladığı eserlerin satır aralarına asla reklam koymaz.
5. Bazen düşsel bazense bilimsel yazılar yayınlamak ve her konuda alternatif bakış açıları sunmak, başlıca temennimizdir.
6. Uyumsuz Dergi, dindarları ve ateistleri, heteroseksüelleri ve eşcinselleri, veganları ve etoburları, bekarları ve evlileri aynı kefeye koymaktadır. Bizlere göre dünyadaki herkes eşittir.
7. Hümanist kişiliklere sahip olmamıza rağmen, sosyallikten kasıtlı olarak kaçınmaktayız. Çünkü kitapların, insanlardan çok daha öğretici olduğuna inananlardanız.
8. Uyumsuz Dergi’nin logosu kedidir. Zira bize göre dünyayı kediler yönetmelidir.
9. Uyumsuz Dergi, yazı yazarken ritme ve akışkanlığa önem veren, bazen iki satır için saatlerce debelenen, yazarlığın ‘kağıda düşünce aktarmak’tan çok daha fazlası olduğunun şuurunda olan herkesin platformudur. Bu bilinçteki tüm yazarların yazılarını yayınlamak isteriz.
10. Yakın gelecekte kağıda basılmayı planlıyoruz, fakat dağıtıcı şirketlere asla astronomik meblağlar ödemeyeceğiz. Nitekim yola çıkış amacımız, kendi yağımızda kavrulmaktır. Kadrolu yazarlarımızın desteğiyle, çok yakında satışta olacağız.
11. Uyumsuz Dergi, siyasetten hoşlanmaz. Eğer siyasetçileri eleştirmesi icap ederse, bunu imalı ve manidar bir üslupla yapar.

Birkaç gömlek, bir pantolon, bir erkek parfümü ve bir kitap…

Ne anlayacağım şimdi ben bunlardan?

Hayatımda ilk defa valizim birininkiyle karıştı. Sahibi de uzun boylu, beyaz tenli bir çıtır olacağına; muhtemelen yaşıtım olan bir kalas çıktı. Şans skalam yine yukarıda. Ne olurdu şunun içinden birkaç güzel iç çamaşırı veya “kadınları kullanma kılavuzu”falan çıksaydı. Çıka çıka gömlek pantolon. Bende de var aynıları!

Dur bakalım, şu gömlekler üzerime olursa, en azından adam gelene kadar birkaç parça denemiş olurum. Yalnız parfümü de iyiymiş, sevaplanacağım biraz, kusura bakmayacak artık.

Şuradaki gömlek de baya iyi. Anlaşıldı, çıtır bir kadın olmasa da zengin ve zevkli bir arkadaşımız. Şöyle soktum muydu kolumu, oldu, oldu, çok iyi oldu.

Bakalım bu yakışıklı arkadaşımız ortak valizimizin gizli gözüne neler koymuş? Bak şimdi heyecanlı olmaya başladı bu iş. Ulan para sanmıştım, bu ne! Vay canına, bir mektup, en sevdiğim…Zengin, zevkli ve romantik birisi desene. Açalım bakalım neler var. Keşke evinde saklasaymış bunları, ne demeye bavuluna koymuş ki. Aman bana ne, o da benim gizli bölmemden bulacaklarını düşünsün.

  • “Kınadığın şey başına gelmeden ölmezsin” cümlesine inananları kınayarak yaptığım hatayı farkına varamadığım için kınıyorum kendimi. Büyük bir kelebek salmışım gökyüzüne seni düşünerek. Uçacak, bizim göz göze geldiğimiz ilk anda yıkılan hayatlar kadar hayatı değiştirene dek uçacak, ama mutlaka geri dönecek… Gizli saklı birbirimize bakan gözlerimizi tek kanat çırpışıyla kör edecek bir kelebek. Belki senin gözlerin kadar yeşil, belki benimkiler kadar kahverengi, oldukça sıradan bir kelebek. Gel gör ki biz o kelebeğin üstüne benekler kondurduk beraber, anlıyor musun? Üzerinde leke gibi taşıyacağı, bir günlük ömründe bile onu utandıracak benekler… Dünyadaki tüm utançları temsilen, muhtemelen kırmızıda can bulacak, biraz senden, biraz da benden benekler… Benim için kelebeğin ömrü bu kadarmış.Gönlüme bulaşan benekleri, yüzüme gözüme bulaştırmadan toprağa gömmenin vakti geldi. Hoşça kal, ona iyi bak.

Bu ne şimdi? Eyvah kapı çaldı, geldi adam! Haydi katla şunu, koy yerine geri, haydi oğlum Mert. Bir saniye, hemen geliyorum.”

İnşallah neden kan ter içinde olduğumu sormaz. “Merhaba.”

“Merhabalar, Mert Bey siz misiniz?”

“Evet benim. Ömer Bey, değil mi?”

Yalnız gerçekten yakışıklı adammış. Bu kadın da kim? Hay Allah, hasta bu kadıncağız, ah be saçları da yok! Keşke ben gitseydim valizi vermeyeAma nereden bilebilirdim ki? İnsan söylemez mi yanında hasta kadın olduğunu? Nasıl utandım…

Uyumsuz Dergi Ekim 2018 tanıtım Amaçlı olup yazımlar alıntıdır.
“Hanımefendi çok özür dilerim, sizi de Ömer Bey’le sürükledim buralara kadar. Keşke ortak bir noktada buluşsaydık.””Rica ederim Mert Bey. İpek ben, eşiyim (elleri yorgunluktan buz gibi), hiç problem değil. Hava almak iyi geliyor bu aralar…” (Sesi titriyor.)

Al işte ağlıyor kadın, iyi mi?Ne biçim adamım ben ya, iki adımlık yolu yürümeyeyim diye getirttim kadını buraya, bir de ağlattım! Bu adam da niye getirmiş ki karısını, tek başına gelip alsana bavulunu.

“Çok özür dilerim İpek Hanım, gerçekten. Şöyle oturun isterseniz, bir çay ikram edeyim size.”

Öküz Ömer, bir şey söylesene!

“Mert Bey, bugün pek iyi bir gün değil, teşekkür ederiz. Biliyorsunuz ki yurt dışından yeni geldik (biliyorum herhalde, aynı uçaktaydık, bavulumuz karıştı ya, amma boş laf), oldukça yorgunuz.”

Adam konuştukça kadın ağlıyor, kadın ağladıkça adam konuşuyor. Başımın ağrısı tuttu yine, lanet olsun.

Şu adamın bakışlarında bir eksiklik var, buz gibi, hissiz… Uzun süre aynı noktaya bakmaktan kör olmuş sanki. Ne gömlek olur üzerine, ne de pantolon; içi boşalmış gibi. Hayatımda hiç bu denli bitkin birisini görmedim. Hayat enerjimi aldılar yeminle.

“Meral’i kaybettik Mert Bey…” (“Meral kim?” desem ayıp olacak tabii.) 

“En yakın arkadaşım” dedi kadın sorumu duymuşcasına. (Yazık vallahi, kanser hastası kadının şu haline bak, içim acıdı.)

“Tamam, İpek lütfen yapma.” (Dövmek istiyorum ben bu Ömer’i, tam bir öküz gerçekten.) 

“Tutamıyorum kendimi Ömer, dayanamıyorum! Bunca yıllık arkadaşım o benim, bir anda kalkıp yurt dışına gitti. O da yetmezmiş gibi öldürdü kendini. Aklım almıyor, anlıyor musun?”

Çok acı var şu an, şaşkınım.

“Kusura bakmayın Mert Bey, cenazesinden geliyoruz ve ölümü çok ani oldu.”

Neyse ki sonunda öküz Ömer’in de gözleri dolmaya başladı. Dudaklarını ısırıyor karşımda.

“Nedenini bilmiyor hiç kimse. İnsan arkadaşına, ailesine dertlerini anlatmaz mı, aklım almıyor!”

İç çekmeye başladı, düşüp bayılmasa bari! Meral sen ne yapmışsın öyle? İnsan kendini niye öldürür ki? Ailen var, arkadaşların var, en yakın arkadaşın da kanser üstelik! Vicdansız Meral!

“İnsan neden diye düşünmeden duramıyor. Başınızı ağrıtıyorum, kusura bakmayın lütfen.”

“Yok rica ederim, ne demek, çok üzücü gerçekten.”

Ömer ağlarken bir gözüyle de odamı kesiyor, anlamıyorum sanki. Aman al, bütün eşyaların tam, almadık bir şeyini” diyeceğim, o olacak! Kafasını kaldırdı, gözümün içine bakıyor. Çok rahatsız hissetmeye başladım bir anda. Anlamlandıramadığım bir tuhaflık var bu adamda, en az İpek kadar acı çekiyor, belli. Geniş omuzları çökmeye başladı aniden, utanmasam sarılacağım. Çok yazık.

“Arkasından bir mektup bile bırakmadı diye devam ediyor İpek ağlayarak. Bir mektup bile bırakmadı.”

Bizlere destek olmak için Lütfen Yorum Yapınız.