Kökü Mazide Olan Ati: Yahya Kemal Beyatlı - Rıza Süreyya - PDF E-EKİTAP ÜCRETSİZ Oku, İndir

Aim for the task of upscalerolex.to desires.

Kökü Mazide Olan Ati: Yahya Kemal Beyatlı – Rıza Süreyya

Kökü Mazide Olan Ati: Yahya Kemal Beyatlı – Rıza Süreyya

Lisans / Fiyat: Ücretsiz
Yıl: Eylül 2018
Eklenme: Ocak 17th, 2024
Dil: Türkçe
Sayfa: 168
Yazar: Rıza Süreyya

2.252 Kişi Tarafından Görüldü

“Ben evvela şiirin mevzuunu kalbimde muhafaza ederim. Sonra onu kelimelere dökerim. Bu kelime istifindeki ritme, ahenge bakarım. Kelam olunca şiir olur… Şiiri söylemek lazımdır. Asıl şiir o zaman meydana gelir. Kelimelerin ianesi ile bazı mısralar yazılabilir. Fakat daha ileriye gidilemez. Mevzu kalbimde doğunca ona ifade ararım. Duyduğum mevzua sadık kalırım. Ona başka şeyler katmam…”

Artık demir almak günü gelmişse zamandan,

Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;

Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,

Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.

Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!

Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;

Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.

Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,

Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.

– Yahya Kemal Beyatlı

Prof Dr. Ramazan Demir Yazısından alıntı.

“Kökü mazide olan atiyiz” diyen Yahya Kemal Beyatlı, tarihe damga olacak bu şuurlu yaklaşımla Türk milletini uyarmaktadır. Bu bilinç, her vatandaş tarafından olmasa bile devlet bürokrasisi politikacıları tarafından iyi algılanması gerekir. Bu ilke temelinde; Gazi Paşa’nın gösterdiği milli ülkü olan çağdaş medeniyetin üzerine çıkma hedefi gelişerek değişimi zaruri kılar. Değişim, bir ülkenin önüne geçemeyeceği bir yazgıdır. Esas olan değişim ile gelişimi ahenkli ve ölçülü sağlayabilmektir. Gelişmeden değişmek, geri kalmış mahallenin gecekondusunda sahneye destursuz fırlayan sosyete gülüne benzer… Bu bağlamda değişimi şart koşan düşünce çizgisi gelişmeyle paralel olma gereğini unutmamalı…

Değişmemekte ısrar edenler olur mu?

Olabilir…

Ancak değişim kaçınılmaz kabul edilerek gelişmeyi de dikkate aldıklarını da unutmamak gerekir… Toplumlar isteseler de istemeseler de değişim kaçınılmaz bir gerçek olarak karşılarına çıkmaktadır. Çünkü şartlar, hem değişime, hem de gelişime yol açabiliyor…

**

Tarihi bilmek…

Tarihten bir örnek vererek devam edelim; Osmanlı Devletinde 19.yy boyunca hizmet vermiş bir devlet adamını hatırlatalım; Ahmet Cevdet Paşa… Bu zat hem bilimi rehber almış hem ‘devlet-ebet’ fikrine sadık kalarak hayatını sürdürmüştür…

Kitap Tanıtım Amaçlıdır.

Cevdet Paşa’nın ifadesiyle; “Toplumlar için büyük tehlike, geçiş dönemlerinde dengeyi kaybetmektir. Değişmemekte ve statik kalmakta direnen memleketler kadar dengeyi kaybedenler de tarihin harabelerine gömülmüşlerdir.”

Hatırlatalım; millet ve devletlerin yaşam hikâyeleri bir insanın yaşam evrelerine çok benzerdir; tıpkı bir insanın çocukluk, gençlik ve ihtiyarlık devreleri gibi… Millet ve devletlerin de doğuş, yükseliş ve gerileme devreleri vardır… İnsanda olduğu gibi devlet ve millet hayatında da her dönemi, kendi şartlarında değerlendirmek ve analiz etmek gerekir. Bu devrelerin birindeki değişim ve gelişim belirgindir; genellikle gençlik-yükseliş evrelerinde değişim yaşanır. Bu değişim sürecini analiz ederken toplumun verdiği tepkiyi de iyi analiz etmek gerekir… Tarihte kalan ya da geçmişe mal olmuş devirlerin şartlarını günümüz şartlarıyla kıyaslayıp ve bugüne taşımak yanlış bir karar olur…

Bu şuna benzer; Fatih Sultan Mehmet neden demokrat değildi’ sorusu gibi… Bunun anlamı, bugünü tarihte kalmış bir kesite gömmek demektir. Milletlerin hayatında tarih çok önemli bir faktör, ancak tarihin çok kısa bir bölümüne takılıp kalmak doğru değildir. Olayları bir bütünlük içinde kucaklamak gerekir…

Bu yaklaşım üzerinde görüş birliği sağlanamıyor. Tarihi kesitlerin içine gömülüp kalmak, onları bugüne taşımak hem tarihte yaşanmış olaylara, hem de bugünlere haksızlık olacağı kadar yarınları da bugünden ipotek altına almak demektir.

Yenilik toplumların dinamiğidir. Yeniliğe ve yenileşmeye uyum sağlamak geçmişi inkâr etmek demek değildir; tersine maziyi iyi bilmek ona göre yarına yönelmek, temel hedef olarak bütünlük içinde gelişerek değişmek… Bu süreç toplumun refahı demektir. Bu bağlamda geçmişin verdiği değerli tecrübelerde yararlanmadan doğru hedef ve ideallere dayandırılmış gelecek (ati) kurulamaz…

**

Değişim ve gelişim…

Siyasi irade mensuplarının ağızlarına “sakız” yaptıkları ‘değişim’, hafif çıkarlar sağlamak amacına yönelik olacak kadar anlam fukarası bir ifade değildir. Bu bağlamda değişimden bahsedilirken şu temel ilke esas alınmalıdır; ne maziye dayanmayan bir gelecek, ne de geleceğe tamamen kapalı olan bir mazi hedef olmalıdır… Bunun açılımını veciz ifade ile Yahya Kemal şöyle yapmış: “Kökü mazide olan atiyiz…”

**

Alplik ve Erenlik…

Tarihe bakıldığında Türk milletinin iki temel özelliği ana gövdeyi oluşturmuş, bunlar; ‘Alplik’ ve ‘Erenlik’… Bu iki özellik birleşip kaynaşmasaydı Türk’ün ‘Moğol’ ve ‘Cengiz’ sürecinden ayrı ve farklı olmazdı. Gelip geçici olan bir Moğol kasırgası olmak yerine kalıcı değerler bırakan bir millet olmayı başardı Türkler…

Alplik; cengâverlik karakterin ifadesi… Türkler yiğitlik sembolü Alpliği manevi değer olan İslâmiyet’le kaynaştırmasıyla ‘Erenlik’ vasfını da kazandılar. Bunun sayesinde medeniyetin ne demek olduğunu, sınırlı bir süre ile, dünyaya gösterdiler… Hâlbuki Moğollar cengâverlik özellikleriyle medeniyet yıkıcılığı yapmışlar ve tarihin tozlu raflarında negatif değer olarak yer almışlardır. Bıraktıkları miras ‘yıkıcılık’ ünüdür…

**

Sonuç…

Türk’ün ataları uzun süren bir zaman diliminde at sırtında, coğrafyadan coğrafyaya akınlar yaptılar. Gittikleri yerlere uygarlık ve düzen taşıyıcıları oldularsa da at sırtından inip yerleşik düzene vaktinde geçemedikleri için, bağlı olarak teknolojinin habercisi olan makinenin başına da geçemediler; atölye tezgâhını kuramadılar, çekici vuramadılar tezgâha… Bu nedenle de farklı coğrafyalara olan egemenliklerini koruyamadılar… Ve kendileri de tarihin renkli sayfalarında yerlerini aldılar…

Sonuç olarak değişimle gelişim paralelliği başarılamadığı için onlar da yok oldular. Tüm bu değerlendirmeleri yaptığımızda; dünü bugüne, bugünü yarına bağlantılı olarak düşünürsek, öngörülmesi gereken yol haritası, sürekli gelişimle değişimin birlikte hedef-rehber olarak alınma gereğidir…

Küresel sömürünün sürekli isim değiştirerek gizleme yapması bizi aldatmamalıdır. Şimdilerde “yenidünya düzeni” sakızına çenelerini yoran kukla politikacılar ve hain ‘aydıncıklara’ asla güvenilmemelidir. Çünkü onlar küresel emperyalizmin uşaklığını yapmakla görevli kişilerdir.

Türk milletinin gelişimle değişimi yani ‘mazideki ati’ oluşunu asla istemezler. Zira sömürgecilerin (yenidünya düzeni) ana hedefi sömürmektir, kanını emmektir insanların… Bunun için de toplumları birbiriyle çatıştırıp kenarda durmak ve silah satmaktır, yani beslendiği kaynak kandır!..

Türk milletinin millilik ruhuyla öne çıkaracağı çağdaş idealist bir atılımla yükleneceği görev tüm engellere takılmadan yürüyüşüne, yükselmeye devam etmektir. Bu hareketin temelinde idealizm, çalışkanlık, sevgi ve bilim esas alınır; bu temel öğeler de mazideki (geçmişteki) köke dayalı çağdaş bir atiyi (geleceği) inşa etmeyi başarma mecburiyeti vardır. Bilim ve sevgi esasına dayalı millici idealizm çizgisinde gelişim ve değişimin yan yana ahenkli yürütüldüğü çağdaş bir toplum olmak ana hedeftir. Başka seçeneği yoktur Türk milletinin… Bu, bir mecburiyet değil bir mahkûmiyettir

Bizlere destek olmak için Lütfen Yorum Yapınız.