Toplumda yanlış geleneksel yargılarla kadın ikinci sınıf bir varlık gibi görülürken, modernizm cinselliği kadın politikası olarak sunuyordu. Kadını toplumsal yaşamdan dışlayan geleneksel eğilim, feminist tepkiyle karşılaşınca kadın erkek savaşlarına dönüşüyordu.
Bu tartışma içerisinde kadınlar, erkek egemen kültürün şekil değiştirmiş rolleri arasında kurban ediliyor, evlilikler ve çocuklar heba oluyordu.
Erkek egemen anlayış üzerine kurulu geleneksel yapı kadını baslalayıp annelik rolüyle sınırlarken, erkek feministler feminizmi daha çok kadınla beraber olma ve cinsel özgürlüğü çıkarlarına göre kullanma eğilimindeydiler. Peki bu ikilem kadının psikolojik doğasına nasıl tesir ediyordu?
GİRİŞ
Kadınların depresyona karşı duyarlılıkları, benliklerindeki güven eksikliği, kendilerini güçlü hissedememe duyguları, erkeklerden fiziksel ve psikolojik olarak ayrıldığı noktalar, tarihî tartışma konularıdır.
Bir taraftan toplum baskısı ve erkek egemen kültür, diğer taraftan cinsel özgürlük akımlarıyla zarar gören evliliğine iş yaşamındaki zor şartlar da eklenince, kadınla ilgili tartışmalar her gün yeni boyut kazanıyor.
Son 10-15 yıldır nörolojik bilimlerdeki devrim, genetik bilimlerdeki olağanüstü gelişmeler kadın erkek farklılıklannı yeniden ele almayı zorunlu hâle getirdi. Bu çalışmada dört önerme oldu:
- Birinci önerme, kadının biyolojisini göz önüne almadan onun için en uygun olanın tanımlanamayacağı gerçeği.
- İkincisi önerme Kültürel ve geleneksel aktarımların kadına biçtiği rollerin, günün verilerine göre yeniden tanımlanması gerektiği gerçeği.
- Üçüncü önerme, modemizmin getirdiği sosyokültürel değerlere rağmen ruh sağlığımızdaki olumsuz gidişatın kadın psikolojisi üzerindeki sonuçlarını gözden geçirmek gerekliliği. Aynı zamanda kadının konforunun nerede olduğu konusunda beyin fırtınasını yapmak.
- Dördüncü önerme, kadına ikinci sınıf olmayı öneren erkek egemen kültüre karşı, kadın erkek savaşlarını teşvik eden feminizmin yanlışı yanlışla düzeltmeye çalıştığının kanıtlanması. “Ortalama erkek, ortalama kadından daha üstündür.” düşüncesi Aristoteles’in teziydi. Aynı tez materyalizmin teorisyenlerin-den Nietzsche tarafından da savunuldu. “Peki günümüze gelindiğinde bu durumun alternatifi nedir? İnsanı üstün kılan, cinsiyetinin yetenekleri ve becerileri midir?” sorularının mutlaka sorulması gerektiğini düşündük.