Barrie Travis, mesleğinde yükselmeye çalışan bir televizyon muhabiridir. Amerikan First Lady’sinin beklenmedik bir davetine karşılık verip onunla görüşmeye gider. Konu, First Lady’nin birkaç ay önce ‘beşik ölümü’ yüzünden kaybettiği oğludur. Bu buluşmada kendisine gizlice verilen mesaj genç muhabirin hareket noktası olur.
Aslında hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı, bilinenlerin belki de bir buz dağının görünen yüzü olduğu kuşkusu Barrie’yi geçmişi araştırmaya sürükler. Ne var ki genç muhabir artık yalnız işi için değil, hayatı için de savaşmak zorundadır.
Genç kadın, «İyi görünüyorsunuz, Bayan Merritt,» dedi. «Yok canım. Berbat göründüğümün farkındayım.» Vanessa Merritt gerçekten de berbat görünüyordu.
Barrie samimi olmayan övgüsünden dolayı utanç duydu. Durumu uygun bir dille düzeltmeye çalıştı. «Yaşadıklarınızdan sonra sarsılmış görünmeniz çok doğal. Başka kadınlar, ben de dahil olmak üzere, sizin en kötü halinize benzesek ne kadarda mutlu olurduk.»
«Teşekkür ederim.» Bayan Merritt cappuccinosunu sinirli hareketlerle karıştırıyordu. Sinirler ses verebilselerdi, onunkiler titreyen bir elle tabağa bırakılan kaşık gibi takırdardı. İçini çekti. «Tanrım, bir sigara içebilmek için bütün tırnaklarımın kerpetenle sökülmesine razı olurdum.»
Genç kadının halkın karşısında sigara içtiği hiç görülmemişti, bu nedenle de bir tiryaki olduğunu öğrenmek Barrie’yi şaşırttı. Belki de bu denli yerinde duramayışının nedeni nikotin tiryakiliği olabilirdi. Elleri hiç rahat durmuyordu. Boynundaki incileri parmaklarının arasında evirip çeviriyor; kulaklarındaki tek taş pırlantalı küpelerle oynuyor, gözlerinin etrafındaki mor şişlikleri gizleyen RayBan’ları sürekli düzeltiyordu.
Olağanüstü gözleri, güzelliğinin önemli bir parçasıydı. Bugüne kadar… Oysa bugün, bu şaşılacak gök mavisi gözler sadece acı ve düşkı- rıklığı doluydu. Ve ilk kez cehennemi görmenin dehşetini yansıtıyordu.